Türk kahvesi yapmak öyle kolay iş değildir. Yapımından sunumuna incelik ister, emek ister, en önemlisi sabır ister. Öncelikle cezvesi bakır olmalıdır, kendisine özel minik bir fincanı vardır, ayrılmaz eşi lokum olmazsa olmazıdır, bir bardak su ile servis etmek ise adettendir. Bakır cezveye bir fincan su, bir tatlı kaşığı kahve ve isteğe göre orta olacaksa bir, şekerli olacaksa iki veyahut hiç şeker konulmadan karıştırılır. Tüm malzemeler tek vücut olunca, cezve kısık ateşe konur ve kahvenin pişmesi beklenir. Bu andan itibaren kahve bir daha karıştırılırsa, köpüklü bir kahve elde etme şansımız kalmaz. Nitekim Türk kahvesinin şanı, üstünde oluşan ince bir köpük tabakasından gelir. Pişme süresince bir an olsun başka bir işle uğraşılırsa, kahve taşabilir, o yüzden gözler hep üstünde olmalıdır. Kahve pişince köpürmeye ve kabına sığmayarak cezveden taşmaya başlar. Bu aşamada, o yükselirken, cezve ateşten alınır ve köpüren kısmı bir kaşık yardımıyla alınarak sunum yapacağınız Türk kahvesi fincanına koyulur, cezve tekrar ateşe konulur, birkaç saniye sonra kahve yine yükselince, ateşten alınarak fincan yarısına kadar kahveyle doldurulur. Kalan yarım fincan kahve tekrar ateşe konulup birkaç saniye tutulduktan sonra fincana dökülür. Sunumunda ise hızlı olmak gerekir, eğer kahvenin, sahibine götürülmesi birkaç dakikayı geçerse, kahvenin üstündeki köpükten eser kalmaz.
Bu yüzden Türk kahvesi denilince, benim aklıma dostluk gelir. Çünkü Türk kahvesi, insanın değer verdiği kişiye sunduğudur. Bir emeğin, sabrın ürünüdür. Sabredemeyip, cezvenin altını harlarsan ne köpükten eser kalır, ne de kahvenin lezzetinden. Türk kahvesi muhabbetini bile beraberinde getirir, kahve bitince ortamda anlayan olsun olmasın, bardaktan kalan telve artıkları hayal gücümüze göre şekillenir. Bu şekiller sayesinde sayısız sohbet alevlenir. Bu nedenle, Türk kahvesi yalnız başına içilmeyendir.
Bütün bunlara ek olarak, şunu söyleyebilirim ki; Türk kahvesi, istisnaları olsa da, kişinin karakterini yansıtır. Bütün bu çabanın sonucunda ortaya çıkan ürün azdır. Fincan küçüktür. Bu nedenle Türk kahvesi kanaatkârlığı temsil eder aynı zamanda. Çok emek sarf edip elde ettiğin o az miktarda kahveyi yavaş yavaş içersin bu yüzden. Birden bitiremezsin. Ama yine de iki fincan üst üste içemezsin.
Belki de tüm bu saydıklarım yüzünden, günümüzde Türk kahvesine rağbet azaldı, yaşadığımız çevre, çoğalan rakiplerimiz, ne kanaatkâr olmamıza izin veriyor, ne de az miktarda elde edeceğimiz bir ürün için çok emek sarf etmemize. Artık öyle uzun uzun sohbet edecek zaman bulduğumuzda da şanslı sayıyoruz kendimizi, bu sohbete eşlik edecek dostu bulduğumuzda da. Belki de bu yüzden Türk kahvesinin yerini çabucak hazır olan, büyük büyük kutularda servis edilen filtre kahveler, cafe-latteler aldı. Bir yerlere koşuştururken, ayaküstü içebilelim diye.