Elden ayaktan düşmeye başladı bir yıl daha.İnsanoğlu misali yaşlanıyor bir senemiz de.Ömür geçiyor ve gidiyor…Ardından bakarken el sallamaya bile cesaret edemiyorsun.Yine hüzün sardı bedenimi hazan mevsiminde.Yine aldı düşünceler beynimi sararan yapraklarla…Neyin peşinde koşar insanoğlu hiç ölmeyecekmiş gibi?Ya da öleceğini bilerek neden hırs bürür gözlerini?Al, dünya senin olsun deseler ne olacak?Üstad ne güzel de söylemiş dizilerinde;“Ne fena şey ! Ölümlüyü sevmek…”Hamurunda sonsuzluktan bir parça olan insanın,Sevdası ve hayalleri de sonsuzluğa dair olmalı.Dostluklar ve sevgiler gündelik olduğu zaman,Her gece yastığa başını huzurla koyamaz.Her gece çıldırtan bir uğultu duyar kulaklarında;“Yok olup gideceksin…”Oysa sonsuzluğun sahibine sevgi duysa ve inansa…O zaman çare bulacak bütün dertlerine ve huzur bulacak.İnsanı yokluk hissi mahveder.Sararan ve buruşan yapraklarla tefekkür etmeli, Eylülde…Ellerim buruşuyor ve saçlarıma kar düşmüş…Her gün aynada daha da yaşlanan ben;Ölümsüz olduğunu düşünen bedbahtlar gibiyim.Her ölüm habersiz ve zamansız gelir derler, yalan!Her gün aynadan yabancılaşan suret haber verir oysa,Caminin musallasında yatan herkesi yetmişinde zanneder.Halbuki çok can vardır daha gün ışığı görmeden göçen.Eylül…Beni yine hüzünlere gark ettin…Her ayrılığın bir vuslat olduğunu hiçbir zaman söylemedin.Onu bana her zaman nisan yağmurları söyledi…Her düşen yaprakta iman tazelenmeli ve tövbe etmeli…Yoksa ölüm döşeğinde ve son nefesten sonra faydası yok…
Ölüme alışırken bir yıl daha, ölümü hatırla sonabaharda…